Putin ve Zelenski Neden İstanbul’da Buluşuyor?

Why Are Putin and Zelensky Meeting in Istanbul

14 May 2025

2025 yılının en dikkat çekici diplomatik gelişmelerinden biri, Putin’in Ukrayna Devlet başlıkları ile İstanbul’da görüşebileceğini belirtmesi üzerine Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenski’nin Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’i Türkiye’de doğrudan görüşmeye davet etmesi oldu. “Kendim geliyorum. Perşembe günü İstanbul’dayım, sizi orada bekliyorum.” Diyerek yaptığı çağrı, yalnızca savaşın gidişatı açısından değil, diplomasinin geleceği bakımından da yeni bir kapı araladı.

Bu çağrıya, ABD eski Başkanı Donald Trump’ın barış için acil müzakere önerisiyle eşzamanlı olarak gelen Kremlin çıkışı eklendi: Putin, 2022’de kesilen İstanbul görüşmelerinin yeniden başlatılmasına yeşil ışık yakmıştı. Ancak ortada henüz resmî bir ateşkes yok; taraflar birbirine süreç içinde  oyalamakla ve pozisyonunu sağlamlaştırmak üzerinden değerlendiriyor.

Peki neden İstanbul?

İstanbul yeniden barış arayışının merkezi haline mi geldi?

Ve en önemlisi, bu buluşma sadece bir sembol mü, yoksa gerçek bir çözümün başlangıcı mı?

Coğrafi Konumdan Diplomasinin Kalbine İstanbul

İstanbul’un müzakere masası olarak seçilmesi, tesadüfi bir tercih değil; diplomatik ve jeopolitik olarak çok katmanlı bir stratejik hamledir. Türkiye, NATO üyesi olmasına rağmen Ukrayna–Rusya Savaşı’nda dengeli bir pozisyon almayı başarmış az sayıdaki ülkeden biri. Ne tamamen Batı bloğuna yaslandı ne de Rusya’yı dışladı. Bu “denge diplomasisi” sayesinde Türkiye hem Kremlin’le hem de Kiev’le güven temelli bir iletişim kurmayı sürdürdü.

İstanbul, 2022 yılında da tarafların doğrudan görüştüğü şehir olmuştu. O dönemde masaya gelen tekliflerin çoğu sonuçsuz kalsa da diplomasi tarihine önemli bir ara dönem olarak geçti. Şimdi ise bu masanın yeniden kurulması, sadece savaşın değil; barışın da nerede konuşulacağının önemli bir göstergesi.

İstanbul’un tarafsız müzakere zemini oluşturma kimliğini pekiştiren nedenler şunlar olabilir:

Avrupa ile Asya’nın kesişiminde yer alan İstanbul, sembolik olarak Doğu-Batı arasında köprü görevi görüyor. Bu konum, barış müzakerelerine kültürel ve stratejik bir tarafsızlık algısı katıyor.

Türkiye, son yıllarda Venezuela krizinden Somali’ye, Sudan’dan Karabağ’a kadar birçok müzakere sürecinde aktif rol aldı. Bu deneyim, uluslararası aktörlerin Türkiye’ye duyduğu güveni artırıyor.

Türkiye hem Ukrayna’ya İHA desteği verdi hem de Rusya’yla tahıl koridoru anlaşmasını yürüttü. Bu çift taraflı etkileşim, taraflarca “tarafsız zemin” kimliğinin kabulünü kolaylaştırdı.

Bu noktada İstanbul’un bir müzakere mekânı olarak seçilmesi, yalnızca geçmiş başarıların değil; mevcut güven dengesinin de bir sonucu olarak okunmalı.

Ancak tek başına mekân yetmez.

Önemli olan, bu zeminin nasıl kullanılacağı.

Türkiye’nin Rolü ve Arabuluculuk Misyonu: Dengeden Etkiye

Türkiye’nin bu kritik buluşmada oynadığı rol, sadece ev sahipliğinden ibaret değil. Türkiye, tarafları aynı masada buluşturabilecek sayılı ülkelerden biri olarak, barış için güven inşa eden bir aktör haline geldi. Bu durum, Ankara’nın dış politikada son yıllarda geliştirdiği “etkin tarafsızlık ve yerinde müdahale diplomasisi”nin somut bir yansıması olarak değerlendiriliyor.

Peki Türkiye’yi bu kadar “uygun bir arabulucu” yapan nedir?

  • Stratejik tarafsızlık

Türkiye, savaşın ilk günlerinden bu yana askeri taraf olmaktan kaçınarak, arabulucu profilini korudu. Bu duruş, Batı ile köprüleri atmadan, Rusya ile de iletişim kanallarını açık tutmasını sağladı. Diplomatik esneklik, Türkiye’yi çatışma çözüm süreçlerinde “konuşulabilir aktör” konumuna taşıdı.

  • Tahıl Koridoru Anlaşması’ndaki Başarı
  • Ankara’nın BM ile birlikte yürüttüğü Karadeniz Tahıl Koridoru Anlaşması, uluslararası kamuoyunda önemli bir güven kazanımı yarattı. Milyonlarca ton gıda ürününün dünya pazarına ulaşmasını sağlayan bu süreçte Türkiye’nin gösterdiği tarafsızlık, başka uyuşmazlıklardaki arabuluculuk becerileri ve bu alandaki referanslar mevcut kapasitesini pekiştirdi.
  • Liderler Arası Güven
  • Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın hem Putin hem de Zelenski ile doğrudan iletişim kurabilmesi, bu süreci kolaylaştırıyor. Müzakere süreçlerinde kişisel diplomasi ve liderler arası güven, çoğu zaman resmi protokollerden daha belirleyici olabilir.
  • Uluslararası Arabuluculuk Tecrübesi

Türkiye, Somali-Somaliland müzakereleri, İsrail-Filistin temasları, Katar krizi gibi süreçlerde arabuluculuk rolü üstlendi. Bu birikim, Türkiye’nin gerektiğinde sadece mekân değil; yöntem üretebilen bir zemin olarak konumlanmasını sağladı.

Zelenski–Putin Görüşmesinden Ne Bekleniyor?

Ukrayna ve Rusya liderlerinin yüz yüze gelmesi, savaşın başlangıcından bu yana bir ilk olma özelliği taşıyor. Dolayısıyla bu buluşma, yalnızca sembolik değil; aynı zamanda stratejik ve tarihsel bir dönemeç olabilir. Ancak beklentileri gerçekçi tutmakta fayda var.

Bu görüşmeden kapsamlı bir barış anlaşması çıkması ihtimali oldukça düşük. Tarafların pozisyonları hâlâ çok uzak. Rusya, 2022’de masaya gelen ve daha sonra Ukrayna tarafından reddedilen “tarafsızlık” teklifine benzer koşulları yine gündeme getirebilir. Kiev yönetimi ise toprak bütünlüğü ve güvenlik garantileri konusunda tavizsiz bir duruş sergiliyor. Dolayısıyla, bu görüşme daha çok pozisyonların test edildiği ve iletişim kanallarının açık tutulduğu bir platform işlevi görecektir.

Yine de diplomatik tarih, böylesi sembolik temasların uzun vadede önemli açılımlar yaratabildiğini göstermiştir. Özellikle çatışmanın dozu azalmaya başlamışken gerçekleşen bu tür buluşmalar, çözüm için bir zemin inşa etme potansiyeli taşır. Tarafların doğrudan temas kurması, yanlış algıların azalmasına ve daha kontrollü bir çatışmasızlık sürecine zemin hazırlayabilir.

Bu noktada Türkiye’nin rolü kritikleşiyor: Süreç “başlamış” sayılacaksa, bu başlama noktasının nerede ve nasıl olduğu, sürecin meşruiyetini ve algısını doğrudan etkileyecek.

Gerçekleşmeyeni Beklemek mi, Gerçeği İnşa Etmek mi?

Putin ve Zelenski’nin olası İstanbul buluşması, yalnızca iki liderin masaya oturması değil, dünyanın yeniden diyalog kurma iradesini sınamasıdır. Bu buluşma gerçekleşirse, sadece Ukrayna halkı için değil, küresel istikrar için de önemli bir dönüm noktası olacaktır. Ancak umut, sadece bir görüntüden ibaret kalmamalı; karşılıklı iradeye, cesarete ve kararlılığa dayanmalıdır.

Türkiye bu süreçte yalnızca bir ev sahibi değil, aynı zamanda tarihe not düşen bir kolaylaştırıcı olabilir. Tarafsızlığını ve diyalog kurma kapasitesini korudukça, çatışma çözümünde daha derin bir etki yaratma potansiyeline sahip. Ancak unutmamalıyız ki, buradaki etkin rol yalnızca mekân sağlamak değil, aynı zamanda güven inşa etmek, süreci şeffaflıkla yönetmek ve diplomatik sabrı sürdürebilmekle ilgilidir.

Bugün savaşın dili hâlâ baskın olabilir. Ama barış, küçük adımlarla ve kararlı duruşlarla inşa edilir. Bu adım da İstanbul’da atılacaksa, tarihin hafızasına umutla yazılabilir. Şimdi mesele, barışın tarafı olmayı sadece diplomatik bir pozisyon değil, ahlaki bir sorumluluk olarak görebilmekte.

Diğer Yazılarımız