Geleceksizlik Korkusu: Gençler Ne Düşünüyor Ne Yaşıyor?

Gençler Ne Düşünüyor Ne Yaşıyor?

22 May 2025

2025 yılının başında Türkiye’de kamuoyunun gündemine oturan bir çocuk cinayeti, yalnızca bireysel bir trajediyi değil, daha derin ve rahatsız edici bir soruyu ortaya çıkardı: Gençlik neden bu kadar kırılganlaştı?

Henüz ergenlik çağındaki çocuklar arasında yaşanan bu vahim olay, adalet, güvenlik ve eğitim sisteminin yanı sıra toplumun gençlerle kurduğu bağları da sorgulamamıza neden oldu. Olayın ardından gelen toplumsal tepki yalnızca fail ya da mağdur ekseninde değil, çok daha geniş bir çerçevede gelişti: Türkiye’de gençler ne hissediyor? Ne yaşıyor? Ne istiyorlar? Neden bu kadar kaygılılar? Ve neden bazıları bu kaygıların içinde öfkeye, hatta şiddete yöneliyor?

Tam da bu sorularla aynı dönemde yayımlanan TOG ve KONDA’nın ortaklaşa hazırladığı 2025 tarihli “Türkiye 100 Genç Olsaydı” başlıklı rapor, istatistiklerle bu suskunluğu aydınlatan bir belge niteliğinde. Rapor, gençlerin kültürel hayattan koptuğunu, yurtdışına erişimi olmadığını, geleceği öngöremediğini, sosyal medya içinde izole biçimde yaşadığını ve ciddi düzeyde mutsuz olduğunu ortaya koyuyor.

Gençliğin yalnızca fiziksel değil, duygusal ve toplumsal olarak da savunmasızlaştığı; umutsuzlukla hayal kırıklığı arasında sıkıştığı bir dönemdeyiz. Bu kırılganlığın bir sonucu olarak, bazı gençler sessizce geri çekilirken, bazıları öfkesini dış dünyaya yöneltiyor. Toplumsal yapının bu yeni kırılganlığı tanımadan ve çözüm aramadan, benzer acıların tekrarının engellenmesi mümkün görünmüyor.

ADRIstanbulVeriler Konuşuyor – Türkiye’de Gençlik Gerçeği

Gençlik, bir ülkenin hem bugününü hem de geleceğini yansıtan en kritik toplumsal göstergelerden biridir. 2025 yılında Toplum Gönüllüleri Vakfı (TOG) ile KONDA Araştırma ve Danışmanlık iş birliğiyle hazırlanan “Türkiye 100 Genç Olsaydı” raporu, Türkiye’deki 17–25 yaş aralığındaki gençlerin hayatına dair çarpıcı veriler sunuyor. Raporda yer alan göstergeler, sadece bireysel tercihlere değil, toplumsal yapının ve siyasal ortamın gençler üzerindeki etkisine de ayna tutuyor.

En dikkat çekici bulgulardan biri kültürel hayattan uzaklaşma. Gençlerin yüzde 90’ı son üç ayda tiyatroya gitmemiş. Yüzde 75’i müzeye hiç uğramamış. Konser ve sinema gibi etkinliklere katılım da oldukça düşük. Bu durum, yalnızca ekonomik nedenlerle açıklanabilecek bir tablo değil; aynı zamanda aidiyet, özgürlük ve motivasyon eksikliğini de gösteriyor.

Rapora göre gençlerin sadece yüzde 16’sı pasaport sahibi. Her 10 gençten 8’i hayatı boyunca yurtdışına hiç çıkmamış. Bu durum, hayal kurma alanının daraldığını ve uluslararası dünyayla kurulan bağın son derece zayıf olduğunu gösteriyor.

Gençlerin zihinsel durumu da en az ekonomik ve kültürel göstergeler kadar dikkat çekici. 2015 yılında gençlerin sadece yüzde 9’u kendini “mutsuz” veya “çok mutsuz” olarak tanımlarken, bu oran 2025’te yüzde 22’ye yükselmiş durumda. Aynı dönemde, “mutluyum” diyenlerin oranı ciddi biçimde azalmış. Her 10 gençten 8’i temel özgürlüklerinin tehdit altında olduğunu düşünüyor.

En çarpıcı göstergelerden biri de zaman algısı üzerine: 17–25 yaş aralığındaki bireylerin yarısı beş yıldan uzun bir zaman dilimini planlayamıyor. Bu sadece ekonomik güvencesizliğe değil, gelecek algısında yaşanan daralmaya da işaret ediyor. Geleceği öngöremeyen bir gençlik, bugünü anlamlı yaşamakta da zorlanıyor.

Kültürel geri çekilme, sosyal izolasyon, ekonomik belirsizlik ve psikolojik kırılganlık; Türkiye’de gençliği tanımlayan dört temel eksen hâline gelmiş durumda. Bu yalnızca bireysel değil, kolektif bir sıkışmadır.

Yeni Nesil Çeteler, Aidiyet Krizi ve Öfke Patlaması

Gençliğin mutsuzluk, umutsuzluk ve yalnızlıkla kuşatıldığı bir ortamda, suça sürüklenme artık münferit olaylarla açıklanamayacak kadar sistematik bir sorun hâline gelmiş durumda. Bu gerçeklik, Mattia Ahmet Minguzzi’nin ölümüyle yeniden, acı biçimde gündeme geldi. Olayın ardından yürütülen soruşturmanın “organize suç” kapsamında ele alınması, karşımızda sadece bireysel şiddet eylemleri değil, gençlerin dahil olduğu daha büyük bir yapı olduğunu gösterdi.

Bu yapılar Türkiye’de yeni değil ama biçim değiştiriyor. Artık gençlik çeteleri yalnızca mahalle bazlı koruma grupları değil; TikTok ve Instagram gibi platformlar üzerinden örgütlenen, şiddeti görünürlük, aidiyet ve güç aracı olarak kullanan, popüler kültürle iç içe geçmiş daha gevşek ve dağınık yapılara dönüşüyor. Rap müziğin “drill” alt kültürü, “racon” estetiği, lüks tüketim imgeleri bu çetelerin kimliğini inşa eden unsurlar hâline geliyor. “Daltonlar”, “Redkitler”, “Anucurlar” gibi isimlerle anılan bu gruplar, gençlerin hem sokakta hem dijitalde aidiyet aradığı mecralara dönüşüyor.

TÜİK’in 2022 ve 2023 verileri, bu dönüşümün istatistiklerle de doğrulandığını gösteriyor. 2022 yılında güvenlik birimlerine getirilen çocukların üçte biri (%34,4) suça sürüklendiği gerekçesiyle işlem görmüş. 2023’te bu oran %33,3 ile hemen hemen sabit kalmış. 2010–2022 arasındaki artış ise %148 gibi alarm verici bir seviyeye ulaşmış durumda. Suça sürüklenen çocukların en yaygın olarak karıştığı suçlar arasında yaralama ve hırsızlık başta geliyor, ancak son yıllarda silah taşıma, gasp ve uyuşturucu da dikkat çeken biçimde yükseliyor.

Daha çarpıcı olan ise aynı çocukların önemli bir kısmının aynı zamanda mağdur olması. 2023 verilerine göre güvenlik birimlerine getirilen çocukların %45’i, mağdur sıfatıyla da kayıt altına alınmış. Yani istismar edilen, şiddete uğrayan, ihmale maruz kalan çocuklar, kısa süre sonra suça karışan bireylere dönüşüyor. Bu veriler, mağduriyet ile failliğin iç içe geçtiğini; korunmayan çocukların bir kısmının sistemin dışında kalıp yeni tehditlere dönüştüğünü gösteriyor.

Gençlerin çetelere yönelmesinin ardında yalnızca yoksulluk yok. Aile içinde şiddet, okuldan kopuş, gelecekten dışlanmışlık ve toplumla kurulamayan duygusal bağlar da suça zemin hazırlıyor. Çeteler ise bu boşluğu dolduruyor: statü, görünürlük, “aile”, hatta sokak adaleti vaadiyle. Geleneksel kurumların sağlayamadığı aidiyeti, bu yapıların sunduğu sahte topluluklar ikame ediyor.

Kök Nedenler – Gençliği Gelecekten Koparan Sosyal Dinamikler

Gençlerin mutsuzluğu, öfkesi ya da suça yönelimi tek bir nedene indirgenemez. Bu, yapısal ve katmanlı bir sorundur. TOG & KONDA raporundaki veriler ile suça sürüklenme istatistiklerini yan yana koyduğumuzda, yalnızca gençliğin ne yaşadığını değil, neden yaşadığını da görebiliyoruz. Görünenin ardında; ekonomik yoksunluk, sosyal dışlanma, eğitim eşitsizliği ve duygusal ihmal gibi köklü nedenler var. Ve bu nedenler giderek keskinleşiyor.

  • Ekonomik Yoksunluk ve Eşitsizlik

Yoksulluk, sadece gelirle değil; yaşam standardı, beslenme, barınma ve sosyal imkânlara erişimle ilgilidir. Türkiye’de gençlerin %8’i kendini doğrudan yoksul olarak tanımlıyor. Ancak bu, buzdağının yalnızca görünen kısmı. Çok daha geniş bir gençlik kesimi, temel ihtiyaçlara erişimde zorluk yaşıyor. Özellikle büyük kentlerde büyüyen çocuklar, işsizlik ve güvencesizlikle daha erken yaşta tanışıyor. İmkân eksikliği, sadece tüketim değil, hayal kurma hakkını da elinden alıyor. Gelecek beklentileri düşüyor, güvensizlik artıyor.

  • NEET Gençlik ve İşsizlik

OECD verilerine göre Türkiye, “ne eğitimde ne istihdamda” olan (NEET) gençlerin oranı açısından Avrupa’nın en üst sıralarında. Bu grup, sistemin dışına düşmüş hem ekonomik hem sosyal olarak kopuk bireylerden oluşuyor. Ne okulda tutunabilmişler ne de iş bulabilmişler. Bu gençler görünmez hâle geliyor. Çeteler, tam da bu boşlukları hedef alıyor. Aidiyet, statü ve gelir vaatleriyle bu gençlere ulaşmak çok daha kolaylaşıyor.

  • Parçalanmış Aile Yapısı ve Ebeveyn İlgisizliği

Aile, gençler için ilk sosyal destek ağıdır. Ancak aile içi şiddet, ihmal, ilgisizlik veya ekonomik baskı, bu desteği zayıflatıyor. Ailelerinden duygusal onay ya da yönlendirme alamayan çocuklar, dışarıda başka bağlar arıyor. Özellikle düşük gelirli hanelerde çocuklar çok erken yaşta çalışmak ya da sokakta zaman geçirmek zorunda kalıyor. Bu da riskle temas yaşını düşürüyor.

  • Eğitim Eşitsizliği ve Okuldan Kopma

Eğitim sistemi gençleri içine alıp tutamıyor. Okula devam edemeyen, akademik olarak başarısız hisseden, okulda kendine yer bulamayan çocuklar, sistem dışına itiliyor. Eğitim yalnızca akademik değil; aynı zamanda sosyal bir güvenliktir. Bu güvenlikten mahrum kalanlar, suça, radikal gruplara ya da sosyal medya bağımlılığına daha açık hâle geliyor.

  • Kentleşme, Göç ve Sosyal Uyum Sorunları

Kırdan kente göç etmiş ailelerin çocukları, çoğu zaman ne geldiği yerle ne de gittiği yerle tam anlamıyla bütünleşemiyor. Uyum sorunları yaşayan bu çocuklar, çevrelerinde güvenli sosyal bağlar kurmakta zorlanıyor. İzolasyon, yabancılaşma ve dışlanmışlık duygusu; öfkeyi tetikleyen temel hislerden biri hâline geliyor.

Bu nedenlerin her biri, kendi başına bir krizdir. Ancak birlikte düşünüldüğünde, gençliğin neden kendini ifade edecek alan bulamadığı, neden umutsuzluk ve öfke arasında sıkıştığı daha net anlaşılır. Şiddet ve çeteleşme, bu zeminde sadece bir sonuçtur. Asıl mesele, bu zeminin varlığıdır.

ADRIstanbul

Çözüm Arayışları – Uluslararası Modeller ve Türkiye İçin Çıkarımlar

Gençliği kuşatan bu çok katmanlı kırılganlık hâli, yalnızca ceza adaleti sistemiyle, güvenlik politikalarıyla ya da eğitim reformlarıyla tek başına çözülemez. Gerek Türkiye’de gerekse dünyada etkili çözümler; çok kurumlu, bütüncül ve uzun vadeli yaklaşımlarla mümkün oluyor. Gençleri suça sürükleyen toplumsal dinamiklerle mücadelede başarılı örnekler, sosyal hizmet ile güvenlik politikalarının birbirini dışlamadığı; tam tersine birlikte çalıştığı modelleri ortaya koyuyor.

  1. ABD – OJJDP Modeli: Koordineli ve Hedef Odaklı Müdahale

Amerika Birleşik Devletleri Adalet Bakanlığı’na bağlı Office of Juvenile Justice and Delinquency Prevention (OJJDP), çocuk ve genç suçluluğuna karşı çok paydaşlı bir model sunuyor. Bu model beş ana stratejiye dayanıyor:

  • Topluluk Seferberliği: Yerel yönetimler, STK’lar ve kamu kurumları arasında sürekli iş birliği.
  • Fırsat Sunma: Eğitim, mesleki beceri kazandırma, istihdam olanakları yaratma.
  • Sosyal Müdahale: Psikolojik destek, aile danışmanlığı, madde bağımlılığı tedavisi.
  • Hedeflenmiş Kolluk Faaliyetleri: Şiddete eğilimli bireyler üzerinde yoğunlaşan, ancak cezalandırıcı değil, yönlendirici polis müdahaleleri.
  • Kurum İçi Reformlar: Gençlik adalet sisteminde bürokratik engelleri azaltan, çocuk odaklı iyileştirmeler.

Bu modelin başarısı, gençleri yalnızca potansiyel tehdit olarak değil, topluma yeniden kazandırılabilecek bireyler olarak görmesinde yatıyor.

  1. Latin Amerika – Aşırı Baskıdan Kaçınma Dersi

El Salvador ve Honduras gibi ülkelerde uygulanan “demir yumruk” politikaları, genç çeteleri ortadan kaldırmak bir yana, onları daha da sertleştirdi. Baskının tek başına çözüm üretmediği, sosyal yatırımlarla desteklenmeyen güvenlik politikalarının ters teptiği bu örnekler, Türkiye için uyarıcı olmalı. Gençlerin bastırılması, kısa vadeli sükûnet sağlasa da uzun vadede daha örgütlü ve acımasız yapılar doğurabiliyor.

  1. Avrupa – Uyum, Kapsayıcılık ve Erken Müdahale

İsveç, Hollanda, Almanya gibi ülkelerde gençlik suçlarıyla mücadele; erken tanılama, okul temelli destek programları ve aile danışmanlığı ile yürütülüyor. Özellikle gençlerin marjinalleşmesini önlemeye odaklanan bu ülkeler, gençlik merkezleri, sosyal hizmet uzmanları ve yerel katılım mekanizmalarıyla toplumsal kapsayıcılığı önceliklendiriyor.

Türkiye İçin Ne Yapılabilir?

  • Ulusal Gençlik Politikası Şart

Gençlik meseleleri farklı bakanlıklar ve kurumlar arasında dağılmış durumda. Tek elden ve kapsayıcı bir “ulusal gençlik politikası” oluşturulmalı. Bu politika yalnızca eğitime değil, barınmadan sağlığa, ruh sağlığından sosyal hayata kadar bütüncül bir çerçeve sunmalı.

  • NEET Gençlere Özel Programlar

İşsiz ve eğitimsiz gençlere yönelik hedeflenmiş istihdam, beceri geliştirme ve girişimcilik destek programları yaygınlaştırılmalı. Bu gençlerin görünmezliğine son verilmesi, onları sistemle tekrar temasa geçirecek çözümler üretilmesi elzem.

  • Yerel Yönetimler ve Gençlik Merkezleri

Mahalle temelli gençlik merkezleri, sosyal hizmet uzmanları ile desteklenmeli. Bu merkezler yalnızca kültürel etkinlikler değil; psikolojik danışmanlık, rehberlik, mesleki yönlendirme gibi çok boyutlu hizmet sunmalı.

  • Okuldan Kopmayı Önleyen Eğitim Politikaları

Okul terki, gençleri riskin eşiğine getiriyor. Alternatif eğitim modelleri, ikinci şans programları ve psikolojik destek sistemleriyle okulun dışına düşen öğrenciler geri kazanılmalı.

  • Sosyal Medya ve Kültürel Kodlar Anlamlandırılmalı

Yeni nesil suç estetiği, sosyal medya üzerinden şekilleniyor. Kolluk kuvvetleri, eğitimciler ve sosyal hizmet uzmanları bu dijital dili tanımalı, analiz etmeli ve müdahale araçlarını bu kültürel bağlama göre geliştirmeli.

  • Travmaya Duyarlı Adalet Yaklaşımları

Suça sürüklenen çocukların çoğu aynı zamanda mağdur. Hukuki süreçlerde çocuk dostu, travmayı yeniden üretmeyen, onarıcı adalet ilkelerine dayanan yaklaşımlar öncelikli olmalı.

Gençler aslında ne istiyor?ADRIstanbul

Yanıt karmaşık değil. Gençler, yaşamak istiyor. Ama sadece var olarak değil, varlık göstererek yaşamak. Görülmek, duyulmak, anlaşılmak, dahil edilmek istiyorlar. Güvende olmak, saygı görmek, fikirlerinin değerli olduğunu bilmek ve en temelde: Geleceklerinin onlara ait olduğuna inanmak istiyorlar.

TOG & KONDA raporu gösteriyor ki, Türkiye’de gençler kültürel hayattan kopuk, ekonomik olarak sıkışmış, özgürlükleri tehdit altında, gelecek algıları daralmış durumda. Dünyaya açılmak, dünyayı değiştirmek, iz bırakmak isteyen bir kuşağın karşısında duvarsı bir sessizlik var. Tam da bu yüzden, bazı gençler içe kapanıyor, bazıları sisteme öfkeleniyor, bazıları ise şiddete yöneliyor. Minguzzi cinayeti, sadece bir hukuki vaka değil; gençliğin sesini duymayan toplumların, zamanla bu sessizliği öfkeye dönüşmüş bireylerle yüzleştiğini gösteren acı bir işarettir

Uluslararası verilerle birlikte okunduğunda bu tablo daha da berraklaşıyor. Pew Research Center, Gallup ve McKinsey gibi kaynaklar, yalnızca Türkiye’de değil, dünya genelinde gençlerin kırılgan, baskı altında ve gelecekten endişeli olduğunu ortaya koyuyor. Ama aynı zamanda bu kuşağın dayanıklı, bilinçli ve adalet duygusu güçlü olduğunu da gösteriyor.

Gençliğin suskunluğu, onların ilgisizliğinden değil; çoğu zaman seslerine alan açılmamasından kaynaklanıyor. Konuşmayan değil, dinlenmeyen bir kuşakla karşı karşıyayız. Ve bu kuşak, artık daha az sabırlı.

Bugün önümüzde iki seçenek var: Ya bu sessiz çığlığı duyacak ve toplumun tüm kurumlarıyla gençleri gerçekten kapsayan bir dönüşüm başlatacağız. Ya da görmezden geldiğimiz her genç, sistemin dışına doğru biraz daha itilmiş olacak.

Gelecek, bugün gençlere sunulacak alanlarla kurulacak. Onlara güven, fırsat, ifade ve adalet sağlanmadıkça; yalnızca bireysel potansiyeller değil, bir ülkenin toplumsal enerjisi kaybolacak.

Gençler artık korkmaktan değil, kayıtsız kalınmasından endişe ediyor. Ve bu endişeyi ciddiye almak, yalnızca siyasal değil, insani bir sorumluluktur.

Kaynaklar:

TOG & KONDA – Türkiye 100 Genç Olsaydı Raporu (2025)

TÜİK – Güvenlik Birimlerine Gelen Çocuk Verileri (2022–2023)

CHP – Suça Sürüklenen Çocuk Raporu (2010–2022)

Pew Research Center – Most Young Adults Believe Their Generation Will Be Worse Off (2023)

McKinsey & Company – Gen Z and the Future of Work: Trends and Insights (2024)

Gallup – Global Hope Index Report (2023)

OECD – Risks That Matter – Youth Edition (2022)

OJJDP – Comprehensive Gang Model (2020)

Diğer Yazılarımız